Bulgaristan Hakkında Bilgi
Resmi adı: Bulgaristan Cumhuriyeti
Konumu: Güneydoğu Avrupa, Balkan Yarımadası
Yüzölçümü: 110.993,6 km²
Başkenti: Sofya
Bağımsızlık Tarihi: 22 Eylül 1908
Ulusal Tatil Günü: Bağımsızlık Günü, 3 Mart (1878)
Anayasa: 12 Temmuz 1991
Nüfus: 7 973 671 (2001)
Oy Verme: 18 yaş ve üzeri Bulgaristan vatandaşları
Etnik Dağılım: Bulgar %83,6, Türk %9,5, Roma %4,6, Diğer %1,5
Diller: Bulgarca, etnik azınlık dilleri
Dinler: Bulgar Ortodoks %84, Müslüman %12, Musevi %1, Katolik, Protestan, Gregoryen-Ermeni
Iklım: Ilıman; kıslar soğuk ve yağışlı; yazlar sıcak ve kurak
Arazi: Yoğunlukla dağlık, kuzeyde ve güneydoğuda alçak alanlar mevcut
BAŞLICA BÜYÜK ŞEHİRLERİ
***Plovdiv
Bulgaristan’ın Başkenti Sofya’dan sonra en büyük şehri olan Plovdiv (FİLİBE), Türkiye Kapıkule sınır kapısına 150 km uzaklıkta olup şehrin nüfusu 700.000 civarındadır. Şehir kültür, ekonomi ve fuarlar şehri olup ayrıca bir Üniversiteler şehri olarak da tanımlanmaktadır. Şehir tarih açısından da çok zengin bir tarih mirasına sahiptir. Tarihi kalıntılar şehrin İstanbul ve Roma şehirlerin de daha eski bir yerleşim yeri olduğunu göstermektedir.
Plovdiv Valisi Göka Hadjipetrov'un 'Benim şehirle ayrı bir bağım var. İleride de ailem ile birlikte burada devamlı olarak yaşamayı düşünüyorum' dediği Plovdiv, Sofya'dan sonra Bulgaristan'ın en büyük şehri ve kültür merkezidir.
Türkiye'nin İstanbul ve Bursa şehirleri ile 'kardeş' olan Plovdiv'i, Belediye Başkanı İvan Çomakov şöyle özetliyor: 'Avrupa'yı Asya ile Kuzey'i Güney ile bağlayarak önemli yol kavşağı teşkil eden Plovdiv, büyük imkanlar ve geleceği ile önemli bir ekonomi merkezidir.
Buradaki üniversitelerde Türkiye'den gelen öğrencilerin eğitim gördüğüne dikkat çeken Türkiye'nin Plovdiv Başkonsolosu Kemal Diriöz ise Plovdiv'in Türkiye'den Avrupa'ya giden yol üzerinde bulunmasından dolayı öneminin büyük olduğunu vurguluyor.
Bulgaristan'ın bu tarihî şehrini yakından tanımaya ne dersiniz?
Plovdiv'i biraz daha yakından tanıyalım;
Plovdiv il merkezi olup 5 bin 928 km2 ile ülkede büyüklük bakımından 28 il içerisinde dördüncü sırada yer almaktadır. Şehir, Güney Bulgaristan'ın merkezi kısmını kaplamakta.Valiliğin Asenovgrad, Brezovo, Kaloyanovo, Karlovo, Lıki, 'Maritsa',Plovdiv, Pırvomay, Rakovski, 'Rodopi', Sadovo, Sıedinenie, Hisar, Kriçim, Peruştitsa, Stamboliyski, Kuklen, Sopot olmak üzere 18 belediyesi bulunuyor.
Toplam nüfusu 712 bin 702 kişi olan Plovdiv'de insan yoğunluğu bakımından kilometre kare başına 122 kişi düşüyor. Bölgede 150 idari devlet makamları ve bin 300'ü aşkın sivil–toplum organizasyonları mevcut. Şehirde Türkiye ve Yunanistan'ın Başkonsolosluğu, İtalya'nın da Konsolos Temsilciliği bulunmaktadır.
Vilayetin merkezi Balkanlar'da ve ülkede önemli nakli avantajlara sahip olan Plovdiv'tir. Şehir içerisinden E– 80 (Belgrad – Sofya – Plovdiv – İstanbul) uluslar arası yol geçmekte, yakınından da 'Trakya' otobanı başkent Sofya'yı 125 km mesafe ile bağlamaktadır.
Plovdiv'in 70 km güneyinde, ülkenin en prestijli kış turizminin yapıldığı yer olan Pamporovo bulunmakta. 100–110 km güneyinde ise sınır kapısı açılması beklenen Yunanistan sınırı yer almaktadır.
Şehir, uluslararası Belgrad – Sofya – İstanbul tren yolunun istasyon merkezidir. Şu anda konstrüksiyon ve Türkiye sınırına kadar olan yolu uzatma projeleri var.Bununla birlikte trenlerin saatte 160–200 km hıza ulaşmaları bekleniyor.Plovdiv yakınlarında kargo ve yolcu taşımacılığı yapan havaalanı bulunuyor. Rölyefin düz olması yol sisteminin çok iyi gelişmesini sağlamıştır. İl bölgesinden 129 km 1.sınıf yol, 227 km 2.sınıf ve 652 km 3. sınıf yol geçmekte. Geri kalan bin km. belediye yoludur. Plovdiv, iyi bir sosyal ve teknik altyapısı olan bir şehirdir.
**Sofya
Sofya, Bulgaristan'ın başkenti ve en büyük şehri. Nüfusu yaklaşık 1,8 milyon kişi.Konumu Sofya Vadisi'nin büyük bir alanını kapsayan şehrin kuzeyinde Sıra Dağlar (Stara Planina), doğusunda ve güneydoğusunda Sredna Gora, doğusunda Vitoşa dağı, batısında ise Lülin, Viskâr ve Çepın dağları bulunur. Şehir, İskır nehrinin ve soldaki kollarının şeritleri üzerine kuruludur.
Tarihçesi
Sofya'nın tarihi eski çağlara uzanır. MÖ. 8.–7. yüzyıllarda, bugünkü merkezin bulunduğu yerde Serdi adında Trakyalı bir kabile yaşamış. Balkan yarımadasında ardarda zaferler kazanan Roma, Trakyalıların bağımsızlığına son vermiş. Hakimiyetleri altına aldıkları yerlerde idarî ve askeri düzen oturtmaya önem veren Romalılar, bu şehre Serdika adı vermişlerdir. Böylece Serdiler'in şehri anlamına gelen Serdika, önemli ticarî ve idarî merkez olmuştur.
Doğu Roma İmparatorluğu'nun kavşak şehri olması itibarıyla Serdika, hep akınlara uğramış. Bu akınlar esnasında şehre büyük ölçüde zarar verilmiş. Şehir bir daha eski büyüklüğünü elde edememiş, yalnız kale ve bugün başkentin de adı olan Aya Sofya Kilisesi tamir edilmiştir.
6. yüzyılda, Justinianus zamanında, Serdika tekrar Doğu Roma İmparatorluğu'nun önemli şehri haline gelir. Bundan hemen sonra şehir, Balkan yarımadasına hücum eden Slavların akınlarına maruz kalır ve tamamıyla Slavlaşır. 9. yüzyıllarda Han Krum zamanında Serdika Slav ismi olan Sredets ismini alır ve geniş alana yayılmış olan Orta Çağ Bulgar Devleti'nin önemli askerî, siyasî ve kültür merkezi haline gelir.
Bulgar Devleti'nin Osmanlı hakimiyeti altına girmesiyle Sredets şehri, 13. yüzyılın sonlarından 19. yüzyılın yetmişli yıllarına kadar Osmanlı Devleti'nin egemenliği altında kalmıştır. Bu arada 14. yüzyılın sonlarında şehir Sofya ismini alır. Sofya, Osmanlı hakimiyeti altına 1382 yılında girmiştir. Bazı belgelere göre bu yıllarda şehir güzelliğiyle meşhur olup Osmanlı'nın büyük hayranlığını kazanmıştır.
Sofya 3 Nisan 1879 tarihinde Bulgaristan'ın başkenti olarak ilan edildi. O dönemde Sofya, savunma tesisatı kuvvetlendirilmiş, meslek ve ticarî bakımdan iyi gelişmiş, zengin bir şehirdir.
Osmanlı hakimiyetinin sona ermesinden sonra, coğrafi konumundan ve ekonomik gelişmeye elverişli olduğundan dolayı, Bulgaristan'ın başkenti ilan edilen şehrin altyapısının gelişmesine ulusal önem verilmiş. Şehirde çok sayıda bulunan arkeolojik anıtlar, sanat eserleri ve savunma tesisatları, eski Serdika'nın önemli ve gelişmiş bir merkez olduğunu ispatlıyor.
Kurtuluş Savaşı'ndan sonraki yıllarda, Sofya'nın en meşhur yapılarından bazıları olan Meclis Binası, 'İvan Vazov' Halk Tiyatrosu, Merkez Kaplıcası, Bilimler Akademisi, Sofya Sv. Kliment Ohridski Üniversitesi, Millî Kütüphane, Anıt–Mabed Sv. Aleksander Nevski Kilisesi gibi yapılar inşa edilir.
Sofya Banyabaşı Camii Bulgaristan’ın başkentinde Osmanlı döneminden kalan İslâmî kültür abidelerinden biridir. Sofya 1440 yılında 25 sancağı kapsayan bir eyalet durumuna gelmiş. Oldukça büyük idarî ve ticarî merkez olduğu için imparoturluğun çeşitli bölgelerinden ve yabancı ülkelerden birçok işadamı ve seyahatçı bu yerleri ziyaret ediyormuş. Giderek önemli bir konuma sahip olmuş. Dolayısıyla şehirde inşaat ve imar da gelişmiş. Birkaç yüzyıl içinde bazı kaynaklara göre 100, XVII. yy. Sofya’yı ziyaret eden Evliya Çelebi’ye göre daha bu dönemde şehirde 53 cami bulunmakta imiş. İlk cami külliyesi Fatih’in sadrazamı (başbakanı) Mahmut Paşa Rumeli Beylerbeyi iken 1474 y. kurulmuştur. Külliye bugün Arkeoloji müzesi olan Ulu Cami etrafına inşa olmuştur. İkinci külliye de 1598 y. Mehmet Paşa adında hayırsever bir zengin tarafından kurdurulmuştur. Külliyenin terkibinde yer alan en önemli abide Kara Cami’dir. Bu Mimar Koca Sinan’ın Sofya’da en güzel eseridir 20 yy. başlarında kiliseye (Sedmoçislenitsi) çevrilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu Bulgaristan topraklarını terk ettiği zaman, arşiv belgelerinden tespit edildiğine göre, Sofya’da 32 cami ve mescit, birisi Daru’l-Kurra olmak üzere 8 medrese, 15 tekke ve zaviye, 3 imaret, 2 türbe, 13 han, 7 kervansaray vs. toplam 170 vakıf eseri bulunmakta imiş. Söz konusu camilerden günümüze yalnız beşi erişebilmiştir. Bunların da ancak Banyabaşı Camii ibadete açıktır. Molla Efendi Kadı Seyfullah adında bir hayırsever tarafından kurulduğu için buna Molla Efendi Camii ve Kadı Seyfullah Camii de demektedir. Camiin Mimar Sinan tarafından yaptırıldığına dair rivayetler bulunmakla birlikte, ilmî araştırmalar bunun doğru olmadığını kanıtlamıştır. Önceleri camiin kemer aynasında taş üstüne boya ile yazılmış, okunmayan kısa yazının altında 974 tarihi bulunmakta imiş. Bundan camiin h. 974 ve m. 1566/1567 tarihinde kurulduğu anlaşılmaktadır. O zaman olduğu gibi bugün de Sofya’nın merkezinde, şimdiki Mariya Luiza caddesinde bulunmaktadır. Cami binasının dört kubbesinin ortasında büyük kubbesi ve tek minaresi yükselmektedir. Önünde üç kubbeli bir tamamlayıcı ek (tetimmesi) bulunmaktadır. Bu ek, Kadı Seyfullah Efendi’nin vefat eden hanımı ruhuna yaptırılmıştır. Mimarisi 16 yy. özgü ilginç bir mimaridir. Duvarları taş ve tuğladan örülmüş, taş sıraları arasında kırmızı tuğla dizileri yer almaktadır. Razgrad’taki Makbul İbrahim Paşa Camii’nde olduğu gibi, dört köşeden geçirilmiş kulecikler 16 dilimli kasnağın köşelerine çift göğüslemeler konmuştur. Son cemaat yeri kemer aynaları kesme taştan olup, sütunlar yekpare ve koyu renktir. Başlıklar çift istalaktitlidir. Kapının kemeri ufak bir taşla biten kesme taşla yapılmıştır. Büyük kubbe kurşunla kaplıdır. İnce bir sanat eseri olan minaresinin, Evliya Çelebi’ye göre, Sofya’da güzellik bakımından eşi yoktur. Bugünkü duruma cami birçok onarımlar sonucu getirilmiştir. Caminin temelli bir onarımı, Türkiye Büyükelçisi Fethi Bey’in malî yardımıyla 1920’li yıllarda gerçekleştirilmiştir. Bu onarım esnasında depremden çatlayan mermer minber tahtadan yapılmış bir minberle değiştirilmiştir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ve son yıllarda çeşitli hayırseverlerin yardımı ile sıva, boya ve tabandan ısınma tesisleri yapılmıştır. Hayırseverlerin yardımlarıyla camiye ısıtma tesisatı döşenmiş, ayrıca 2007 yılında caminin duvarları ünlü Kütahya çinileriyle süslenerek daha cazip bir hale getirilmiştir. Bu son çalışmalar esnasında caminin ahşap minberinin yerine çinilerle süslü yeni bir minber yapılmış, ayrıca kürsü kurulmuştur. Bugünkü durumda Banyabaşı Camii’nde Cuma günleri 700, bayramlarda ise 2000 mümin ibadet yapabilmektedir. Bir zamanlar cami etrafında Molla Efendi Kadı Seyfullah’ın ve Emin Dede’nin kabirleri ve yakın mesafede bir hamam bulunmakta imiş. Ancak bugün cami külliyesinden sadece ibadet kısmı kalmıştır.
***Pleven
Pleven şehri Dunov Ovası’nın orta kısmında yer alan bir şehirdir.
137768 kişilik nüfusa sahiptir.
Sofya’nın 174 km kuzeybatısında yer alan Pleven şehri kuzey Bulgaristan’ın ortasında bulunduğu için bu bölgenin bütün ekonomik, politik kültürel merkezidir.
Pleven şehri turizm ve tatil için çok uygun bir şehir olmakla beraber bu tarihi ve turistik mekanları ile ilgi toplayan bir şehirdir. Bu şehirde bulunan Kaylika parkı en dikkat çekici bölgelerinden biridir.
Kaylika parkı bir kanyonun içinde yer alan, zengin ve egzotik bitki örtüsü ile turistik gezilerde en çok dikkat çeken bölgelerden biridir.
Pleven bugüne kadar sahip olduğu tarihi kültür mirasını korumuş bir şehir olacakta tanınır ve şuanda Bulgaristan'ın 7. büyük şehridir.
Pleven’de eğitim almayı teşvik eden nedenlerden biri halkının çok sıcakkanlı ve sosyalleşmiş bir halk olması ve sosyal aktiviteleri
(müzik, dans, opera, sinema, spor) gelişmiş bir şehir olmasıdır
***Stara Zagora
Stara Zagora(Bulgarca: Стара Загора, Stara Zagora, Osmanlıca: Zağra-i Atîka anlam: Eski Zağra ), Güney Bulgaristan'da bulunur. Bölgesinin ekonomi merkezi olmasının yanında en büyük ve en modern Bulgar şehirlerinden birisidir. Stara Zagora ilinde bulunur.
Stara Zagora, ülkenin en büyüğü olan Trakya Bölgesel Belediyeler Birliği - RAO Trakya’nın merkezidir. Şehir, BB+ ile Standard & Poor's'ın uluslararası kredi reytingi sıralamasında 4. Bulgar şehri olmuştur.
Trakya'daki en eski Bulgar tiyatrosu olan Geo Milev Drama Tiyatrosu, Stara Zagora'da bulunur. 1925 yılında, Sofya Operası'ndan sonra önce Güney Bulgaristan Operası, daha sonra Stara Zagora Devlet Operası adıyla anılan ikinci opera bu kente açıldı. Şehirde, 13 Kasım 1927'de radyo yayın hayatına başladı ve 1 Şubat 1936'da [Sofya Radyosu'ndan sonra [Stara Zagora Radyosu], ikinci radyo istasyonu olarak düzenli program yapmaya başladı.
Stara Zagora, aynı zamanda turistlerin ilgisini çeken bir destinasyondur. Şehirde antik Augusta Traiana Forumu bulunmaktadır. Kent merkezinden 14 km uzaklıkta Stara Zagora Kaplıcaları banyo ile tedavi (Balneoloji) tesisleri bulunur. Şehirde bulunan 34 otel, Stara Zagora'yı Kongre turizmi için fevkalâde uygun hâle getirir. Eski Zağra büyük bir üniversite şehridir. Şehir düz sokakları, ıhlamur ağaçları ve şairleriyle ünlüdür.
Coğrafya
Şehir, Stara Zagora Ovası'nda yer alır. Yukarı Trakya Düzlüğü'nün doğu kısmında, Orta Orman'ın, Sakar Dağı'nın, Manastır Tepesi'nin, Azizler Tepelesi'nin ve denizden yüksekliği 137 metre olan Çırpan Tepesi'nin arasında uzanmaktadır. Sofya'dan karayoluyla 220 km, demiryoluyla 250 km.
Şehir'in bulunduğu bölgenin iklimi Akdeniz'den gelen sıcak hava dalgasıyla bir geçiş iklimi özelliği göstermektedir. Bölgede, ülkede nadir karşılaşılan tropikal ağaç çeşitleri yetişir. Sedir, incir, defne, nar, badem, cennet elması, servi. Yıllık ortalama sıcaklık 13°C'dir (ocağın ortasında +1,0° ve temmuzun ortasında +24,0°C). Yıllık ortalama yağış miktarı 650 mm.
Stara Zagora'nın yaklaşık 16 kilometre kuzeybatısında Stara Zagora Kaplıcaları ve 15 kilometre kuzeyindeki Yagoda (Çilek) köyünde başka bir kaplıca kaynağı bulunur.
Tarihi
Stara Zagora Bulgaristan'ın ve Güneydoğu Avrupa'nın en eski şehirlerinden biridir. Bunu en iyi gösteren tarihteki sekiz farklı ismi olmasıdır: Beroe, Augusta Trajana, Irinopopis, Borui, Vereia, Eski Zağra, Jeleznik ve Stara Zagora.
Şehrin tarihi İ.Ö. 5.-6. milenyumdaki neolitik yerleşimlerle başlar. Stara Zagora etrafındaki neolitik yerleşimler Avrupa'daki en iyi korunmuş olanıdır. Bakır madeni ise Avrupa'da işletilmiş en eski madendir. Günümüz şehri trakyada muhtemelen demir anlamına gelen Beroe adıyla Traklar tarafından kurulmuştur—eski çağlarda madenlerden çıkartılan demir Eski Zağra'ya götürülüyorum. Roma İmparatorluğu'nun en büyük imparatorlarından Trajan şehri yeniden inşa etti ve kendi ismini verdi: Ulpia Augusta Traiana. Roma İmparatorluğu döneminde orta ölçekli şehirlerden biriydi-kendi parasını basmaya ve bunları İmparatorluğun en büyük ticaret ve ekonomi merkezlerine dağıtmaya hakkı vardı.]Zağra Bölgesi, ilk kez 717 yılında Arapların Konstantinopolis'i kuşatması sırasında, Han Tervel'in piyadelerle ve atlılarla İmparatorluğa yardım götürüp, 30.000 kişilik Arap ordusunu mağlup etmesiyle Bulgar Krallığı topraklarına girdi. Minnet duydukları için Bizanslar da Merkezi Beroe ile birlikte Zağra bölgesini Bulgarlara bırakmışlardır. Bulgarlar şehire Boruy (Beroe'nin bozulmuş formu ya da eski Bulgarcadaki Kale anlamına gelen "Boru" kelimesi) demişlerdir. Daha sonra şehir kısa aralıklarla Bulgaristan ve Bizans arasında el değiştirmiştir. 784 yılında Bizans İmparatoriçesi İrina, şehri ziyaretiyle Genç Bulgar Devleti'nin saldırılarını engellemek için kale duvarları yeniletti ve şehre kendi ismini verdi - İrinopolis. Bulgar Krallığı'nın Bizans'a yenilip yönetimine girmesinden sonra şehir Vereya diye isimlendirilmiştir. Osmanlı Türkleri, 1372 yılında Koca Balkan Dağları'nın geçitlerine yakınlığıyla çok önemli bir stratejik pozisyona sahip şehri fethettiler. Çünkü geçitler Bağımsız Son Bulgar Toprağı olan Tırnova Çarlığı'na gidiyordu. Osmanlılar farklı kültürlerden kalan engin tarihi mirasını görerek, şehri Zağra-i Atik (Eski Zağra) diye isimlendirmişlerdir. Daha sonra ismi günümüzde de kullanılan Eski Zağra olarak değişmiştir.
Osmanlı yönetiminde de şehir yeniden kültür ve ekonomi merkezi oldu. Şehrin adı Stara Zagora'lı Bulgarların isteği üzerine Bulgarca olarak 1878'den daha önce değiştirildi (Türkçe isme sahip hemen hemen bütün Bulgar şehir ve köy isimleri 1934 yılına kadar değiştirildi). 1854'te Eski Zağra entelektüelleri tarihte o bölgeden demir çıkartılmasını vurgulayarak şehrin adının Jeleznik (Bulgarcada Demiryolu) olmasına karar verdiler(Beroe'den esinlenerek). Ancak bu isim uzun süre kalmadı; İstanbul'daki Kilise Konseyinin 1870'de Stara Zagora'da Piskoposluk kurmasıyla, Osmanlı Devleti'nin resmi belgelerinde Türkçe isminin Bulgarca çevirisi olan Stara Zagora'nın kullanılmasına karar verildi. Dr. İvan Bogorov, "Bulgar Bölgelerinde Birkaç Günlük Geziler (Nyakolko Dena Razhodka po Bılgarskite Mesta)" isimli kitabında Eski Zağra ovasının, Rumeli'nin en verimli ve Bulgar nüfusu en fazla olan yerlerinden biri olduğunu yazmıştır. Gabrovo'daki Aprilov Lisesinin metod ve programlarına uygun olarak 1841'de şehre okul açılmıştır.
1863'te kızlar için de bir okul açılmıştır. Bu okullarda Neofit Rilski, İvan Bogorov, Petko Slaveykov gibi Bulgar aydınları dersler vermiştir ve Rayna Popgeorgieva, Vasil Levski vb. gibi aydınlar burda okumuşlardır. Bulgarların Milli Uyanış Sürecinde önemli şahsiyetlerden olan Zahari Knyajevski, Aleksandır Ekzarh da burda doğmuştur. Bulgar Bülbülü (Bulgarskiyat Slavey) olarak bilinen Hristina Morfova da bu şehirdendir.
Şehir, Stara Zagora Ovası'nda yer alır. Yukarı Trakya Düzlüğü'nün doğu kısmında, Orta Orman'ın, Sakar Dağı'nın, Manastır Tepesi'nin, Azizler Tepelesi'nin ve denizden yüksekliği 137 metre olan Çırpan Tepesi'nin arasında uzanmaktadır. Sofya'dan karayoluyla 220 km, demiryoluyla 250 km.
Şehir'in bulunduğu bölgenin iklimi Akdeniz'den gelen sıcak hava dalgasıyla bir geçiş iklimi özelliği göstermektedir. Bölgede, ülkede nadir karşılaşılan tropikal ağaç çeşitleri yetişir. Sedir, incir, defne, nar, badem, cennet elması, servi. Yıllık ortalama sıcaklık 13°C'dir (ocağın ortasında +1,0° ve temmuzun ortasında +24,0°C). Yıllık ortalama yağış miktarı 650 mm.
Stara Zagora'nın yaklaşık 16 kilometre kuzeybatısında Stara Zagora Kaplıcaları ve 15 kilometre kuzeyindeki Yagoda (Çilek) köyünde başka bir kaplıca kaynağı bulunur.
- Size nasıl yardımcı olabilirim?
Konuşmaya Katıl